Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! İlmihal bilgileri başta olmak üzere dinle alakalı öğrenilmesi farz olanları öğrenmek her Müslüman üzerine bir borçtur.

        Bugünkü sohbetimizde toplumun temel taşı olan ailedeki dini eğitim ve yansımaları hakkında konuşacağız...

        Her Müslüman gibi hanımların da muhakkak dini terbiyeyi alması, ilm-i hâl dahil İslâmî her sahada tedrisat görmesi lazımdır.

        Kapitalist, materyalist dünyada alıp başını giden ve maalesef belli kesimler tarafından normalleştirmeye çalışılan ahlâksızlık furyasını göz önünde bulundurursak, bu durumun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır.

        CEMİYETİ AYAKTA TUTAN GÜZELLİKLER...

        Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde bir Hoca Hanım bir kişiye yetiyordu. Hafız Teyze, Hoca Hanım şöyle dursun, bir yaşlı teyze bile görgüsüyle hanımların sorunlarını hallediyordu.

        Eskiden bilgiye ulaşamamak ve bilmemek sorundu. Şimdi ise eskisi gibi sadece cahillik, bilmemek hastalığı yok. Her türlü yanlış itikad, fikriyat ve sapkınlık, insanlarda bulaşıcı hastalık gibi kol geziyor.

        Bir yandan itikadı bozuk âlim bozuntuları, diğer yandan da cahil kimseler bu işgali ve hastalığı mü’minleştiriyor.

        Halk ne yapsın? Nasıl ayakta durabilsin? Ahlâk, fazilet, itikad, hamiyet, hayâ, ülfet, şefkat, sadakat, şahsiyet gibi cemiyeti ve ferdi mânen ayakta tutan güzellikler olmadan nasıl insanî ve İslâmî bir hayat olabilir? Ve bunlar aile teşkilatı sağlam olmazsa nasıl hayata geçebilir?

        DİN VE AİLE... BU İKİSİ İNSANLIĞIN EN ESKİ MÜESSESESİDİR

        Bir düşünün dostlar! Aile mefhumu olmasa Allah (CC) muhafaza, hayvanlardan farkımız kalır mı? İnsan, hayatının başında birçok malûmatı annesinden alır. Baba çocuğun hayatındaki çerçeveyi çizer. Lâkin onun içini ana terbiyesi belirler. Anne cahil kalır, bozuk itikadda olur, haram-helâl bilmezse, Allah (CC) ve Resûl (SAS) muhabbeti, din gayreti olmazsa nasıl çocuk yetiştirebilir? Çocuk deyip geçmeyin. Çocuk ki ailenin semeresi ve hepsinden önemlisi halifetullah ve hazret-i insan-ı kâmil namzetidir.

        Baba, terbiyeden birinci derecede mesuldür. Bu mesuliyet onu, hanımının ilmî ve dinî terbiyeyi almasına yardımcı olmaya, hatta elinden gelen gayreti göstermeye sevk etmelidir. Bazıları kadını hizmetçi gibi görüp ne ilimle ne mânâ ile alâkadar olmasına müsaade ediyor, bir de kendilerini dindar diye lanse edebiliyorlar. Çocuklarıyla kendileri uğraşsa ne âlâ ama onu da yapmıyorlar...

        Peki doğrusu yani Efendimiz’in (SAS) sünnetindeki şekli böyle midir? Tabii ki böyle değildir.

        Asr-ı saadet döneminde hanımlar her sahada erkeklerle adeta aynı hizmetlerde ve makamlarda bulunmaktaydı. Mescitlerde, evde, mecliste hatta harplerde bile faal vazife alırlardı. Hazret-i Aişe (RA) Annemiz dinde fakih olduğundan ashâb-ı kirâm kendisinden mesele sorardı. Hazret-i Şâh-ı Şehîd-i Kerbela Hüseyin Efendimiz’in kızı Hazret-i Sükeyne’nin, Muaviye’nin sarayında yaptığı muazzam hukukî ve siyasî hitâbının İslâm tarihinin ve insanlık medeniyet tarihinin sâhifelerinde emsâli bulunmamaktadır.

        Öte yandan, Allah (CC) velilerinin hayatlarına şöyle bir bakıldığında görülür ki bu muazzam şahsiyetlerin bir çoğunda temiz, nûrdan anneler ve onların güzel terbiyesi vardır. Annesinin sinesinde imân nûru olmayan, Resûl (SAS) aşkı bulunmayan bir çocuğun hâli nice olur? Zirâ “Çocuk babanın zahrından, ananın sadrından olur” derler.

        TAKVA EN GÜZEL ELBİSEDİR...

        Cemiyetlerdeki ve fertlerdeki nûrlanma aileden başladığı gibi, gene ailedeki zulüm ve şekâvet, cemiyetlerin çöküşünü hazırlamaktadır. Unutulmamalıdır ki ihya ve imha ailede başlar.

        Bendeniz nice analar gördüm, sineleri Allah (CC) ve Resûl (SAS) aşkıyla yanıp tutuşan... Yüzüne baktığında iffetin ve ibadetin güzelliği yüzünden yansıyan... Gözünde yaş, elinde tesbih, dilinde zikir, duaları reddolunmayan... Ayıpları örten, cemiyeti ıslaha çalışan, gıybetin zinadan şiddetli bir günah olduğu şuuruyla herkese hüsn-i zanla ve mürüvvetle muamelede bulunan, Allah (CC) için seven ve herkes tarafından sevilen nice analar....

        Ve nice hanımlar bilirim ki gece ibadetinin solgunluğu yüzüne nûr olmuş, nûr-i imanla mahlûkata nazar etmek gözlerine sürme olmuş. Gençliklerinin emanet olduğunu, ahlâk ve ilmin en kıymetli ziynet olduğunu, en güzel elbisenin de takva olduğunu idrak etmiş nice imanlı kız evlâdı var...

        “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur” demişler. Bu insanlar gökten zenbille mi indi? Tabii ki hayır. Ama yerdeki fitneden, cehaletten ve şehvânî isteklerden ilimle, irşadla sıyrılıp yükseldiler. Eskiden bu nevi insanlar daha çoktu. Ahlâkı bozuk, ahlâksızlığı alenen yapanlar çok azdı. Şimdi ise durum sanki biraz daha farklı...

        KISSA

        MUHTEREM bir zât dağda münzevî bir hayat sürüyormuş. Bir gün dağdaki hayvanlarından sağdığı sütü mendilinin içerisine koyarak şehrin yolunu tutmuş. Hiç damlatmadan şehirdeki, deri işiyle uğraşan ayakkabıcı arkadaşının dükkânına gelmiş ve elindeki mendili de duvardaki bir çengele asmış. Yani bir nevî evliyâlığını ve kerâmetini göstermiş. Arkadaşı “Eyvallah!” demiş. Hoşça karşılayıp onu ağırlamış.

        O sırada dükkâna bir hanımefendi girmiş. Ayakkabısının ölçüsünü gösterirken birazcık eteği kalkıvermiş. O anda, dağdan gelen bu zâtın nazarı kadıncağızın açılan ayağına isâbet etmiş. Malûm, Efendimiz (SAS) “Nazar şeytanın oklarından bir oktur” buyurmuşlardır. İşte bu zâtın da başına böyle bir iş gelmiş. Gelmiş gelmesine de bu arada mendilin içinden de süt şıp şıp diye yere damlamaya başlamış.

        Dükkân sahibi olan muhterem zât, “Erenler getirdiğin süt damlıyor” diyerek arkadaşını nezaketle ikâz etmiş. Hanım müşteri gittikten sonra da, “Dağda evliyâlık kolay, gel de kasabada velâyet makamında kal, işte bu zor” diye arkadaşını irşâd eylemiş.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Nikâh için anne-babanın izin vermesi şart mıdır?

        Hanefîlerde akıl-baliğ olan kadın, aynen erkek gibi velisinin aracılığına gerek olmaksızın evlenebilir. Ancak yetişkin bir kadın, dengi olmayan bir adamla evlenmişse velisi bu evliliği feshettirebilir. Hanefîlerin dışındaki mezheplerde ise ister kız olsun ister dul, bir kadını ancak velisi evlendirebilir.

        Evlilik ciddi bir müessesedir. Dolayısıyla nikâh kıyılırken velinin izni alınmalıdır. Velinin izni alınmadan kıyılan nikâh her ne kadar bazı İslâm âlimlerine göre geçerliyse de, taraflar evlenirken velinin iznini alma cihetine gitmelidirler.

        - Resmî nikâh dinen de geçerli midir?

        İslâm’a göre nikâh, evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dinî açıdan bir engel bulunmayan kadın ile erkeğin gerekli şartları yerine getirip birbirleriyle evlenmeyi kabul ettiklerini beyân etmeleridir. Resmî nikâhta bu şartlar aynen mevcut olduğuna göre, usulüne göre kıyılan resmî nikâh dinen de geçerlidir.

        - Kadının veya erkeğin rızası olmadan yapılan nikâh geçerli midir?

        Bu tür bir baskıya akdedilen nikâh geçerli olmaz. Baskı ister anne babadan isterse başka bir merciden gelsin fark etmez. Nikâh; evlenecek kişilerin kendi hür iradeleriyle yapacakları medeni bir sözleşmedir.

        AYET-İ KERİME

        “KENDİSİNE ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Efendimiz’i) bir gece Mescid-i Haram’dan (Mekke’den) Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) götüren Allah’ın (CC) şânı yücedir.

        Hiç şüphesiz O (CC) hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Biz, Musa’ya kitap verdik ve İsrailoğulları’na,

        ‘Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir Rabb edinmeyin!’ diyerek bu kitabı bir hidayet rehberi kıldık. (Ey) Nuh (AS) ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh (AS) çok şükreden bir kul idi.

        Biz, kitapta İsrailoğulları’na, ‘Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız’ diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu; yerine getirilmiş bir vaat idi.”

        (İsrâ 1-5)

        HADİS-İ ŞERİF

        “HEDİYELEŞİN, zirâ hediye kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen hediye bir koyun paçası bile olsa hakir görmesin.”

        (Tirmizî)

        “KİM Müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, kıyamet günü onun için bir nûr olur. Kim Allah (CC) yolunda bir ok atarsa, düşmana değse de değmese de, atan için bir köle âzâdı yerine geçer.”

        (Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvud)

        Diğer Yazılar