Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muhsin Kızılkaya Gazze'den kaç "Guernica" çıkar?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Madrid’de bulunan Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi”nin önüne açılış saatinden bir süre önce vardık. Meğer geç kalmışız, zira buradan köye uzanan bir kuyrukla karşılaştık kapıda. Biz de kuyruğun bir yerine asıldık. Bekleyişimiz uzun sürdü, bir buçuk, iki saat sonra ana kapıya vardığımızda, bazıları müzeyi gezip dışarı çıkıyordu. Baktım onlara, en çok ilgimi çeken, müzeden çıkanların yüzleriydi. Benim biraz sonra göreceğim şeyi onlar benden önce görmüşlerdi. O sırada benim için orada bulunan herkes ikiye ayrıldı; yirminci asrın en büyük sanat eserlerinden birisi olarak kabul edilen Pablo Picasso’nun “Guernica” tablosunu görenler ve henüz görmemiş olanlar! Aklıma Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” romanında “sinemadan çıkmış insana” dair yazdıkları geldi. Atılgan o insanı, “geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratığa” benzetmişti. “Gördüğü film ona bir şeyler yapmış, salt çıkarını düşünen kişi değildir” artık o, “insanlarla barışık”tır, ama ömrü çok kısadır, “beş-on dakika” kadar yaşar. Sokaklar ise, sinemadan çıkmamış insanlarla doludur, sinemadan çıkmış insan o “asık yüzlü”, “kayıtsız”, “sinsi yürüyen” kalabalığa karışır karışmaz anında erir, onlardan biri haline gelir. Müzeden çıkanlar, henüz kalabalıklara karışmadıkları için gördükleri resmin “onlara yaptığını” seçebilirim diye teker teker yüzlerinde “Guernica görmüş insan”izlerini aradım. Biraz sonra hepsi kalabalıklara karışacak, o büyük kalabalık onları da aralarına alıp eritecek, yüzlerindeki o ifade varsa eğer yok olup gidecek!

        Aynı şey benim de başıma gelecek ne yazık ki!

        *

        Müzede “Guernica” için özel bir bölüm ayırmışlar. Geniş bir salonun uzun bir duvarına asılıdır devasa tablo. Kalabalığı yara yara vardım önüne. Resimlerine binlerce kez baktığım tablo gerçek haliyle karşımdaydı işte. Resimlerinde durduğu gibi durmuyordu duvarda. Durup bakmaya başladım. Acı çeken insanlar ve hayvanlar feryat figan, çığlık çığlığa, kaos içinde bağırıyordu sanki ve seslerini orada bulunan kalabalıktan duyan sadece bendim. O sırada bütün kozmos, kâinat, yaşadığım dünya, içinde bulunduğum geniş salon, bilincimin mana verdiği her şey bir sahneye dönüşüp duvara asıldı. Her şey tablodaki o sahnenin içine girdi bir anda. Sahne de bir duvarın içindeydi, sahnenin sol tarafında büyük gözlü, kocaman bir boğa vardı. Boğa, kucağındaki ölü çocuğunu, İsa gelsin de bir mucizeyle onu yeniden hayata döndürsün diye kederle bekleyen, beklerken de çocuğuna ağlayan mecalsiz bir kadının üzerinde duruyordu. Hançer dilli boğadan başka bir hayvan daha vardı sahnede; sahnenin tam ortasına yerleştirmişti atı sanatkâr. At acı çekiyordu, yıkılmak üzereydi, dikkatli bakınca atın mızrakla vurulduğu anlaşılıyordu. Burnu, üst dişleri bir insan kafatası şeklinde resmedilmişti. Boğa, bağrına ölü bebeğini bastırmış bir kadının üzerinde duruyorsa, atın ayaklarının dibinde de parçalanmış bir askerin cesedi vardı. Askerin tuttuğu kırık kılıcın üzerinden çiçekler bitmişti. Atın yarası iyileşmez, bunu biliyor hayvan, biraz sonra ölecek olan hayvanın üzerinde, bütün sahneyi aydınlatan, göze benzetilmiş çıplak bir ampul ışık saçıyor etrafa. Atın sağında, bu korkunç, kıyıcı sahnelere şahitlik yapan bir kadın, pencereden içeri girmek istiyor, korku her yerini sarmış kadının, elinde bir gaz lambası taşıyor, yanıktır lamba. Yine korkuya kapılmış başka bir kadın sağdan yalpalayarak her şeyin olup bittiği merkeze doğru ilerliyor telaşla. Parlayan ampule boş gözlerle bakıyor kadın. Sağ uçta bir adam dehşet içinde kollarını havaya kaldırmış, harlı bir ateş aşağıdan ve yukarıdan yakıyor adamı. Siyah bir duvar resmin sağ ucunda duruyor, duvardaki kapı açıktır.

        *

        Tablonun yapılış hikayesini anlatmayacağım, daha önce yazdım çünkü. Pablo Picasso’ya bu ölümsüz eseri yaptıran 26 Nisan 1937’de İspanya İç Savaşı sırasında Bask şehri Guernica (Gernika)’ya yapılan, geniş çaplı yıkım ve binin üzerinde masum sivilin ölümüne sebep olan hava saldırısıdır. Faşist Franco’yu destekleyen faşist Alman ve İtalyan hava kuvvetlerine ait uçaklar güzel bir bahar sabahında, ahalisi pazardayken beş bin nüfuslu kasabaya bomba yağdırmaya başladılar. Sonuç korkunç bir yıkımdı. Haber Avrupa gazetelerinde yer aldığında, nicedir kendi ülkesi İspanya’da adım adım faşizmi iktidara getiren hadiseler karşısında bir şeyler yapmak isteyen Pablo Picasso’nun kafasındaki sönük ampulü yaktı. Adına “Guernica” dediği, şimdi karşısında bulunduğum, dilim lâl seyrettiğim tabloyu yaptı. Tabloda savaşı gösteren hiçbir şey yok. Şehirler yok, uçaklar yok, patlama yok, hadisenin olduğu yer ve zamanla ilgili hiçbir işaret dahi yok. Suçlanacak eli kanlı, ağzı salyalı gaddar bir düşman bile yok. Yine de resim savaşı anlatır. Zaman yok resimde, mekân yok, an yok, vakit gece mi gündüz mü bilinmez. Yukarıda duran lambaya bakmayın, dışarıda mıyız içerde mi onu da bilmiyoruz. Zamanı aşan, onu yırtan bir şey var tabloda, baktıkça zaman genişler, elinden tutup ilkel çağlarda belirsiz bir geleceğe kadar götürür insanı sanki. Picasso, kendi memleketinde olan bir iç harbe dair bir şeyler söylemek için özel bir hadiseden, tarihe “Guernica Bombardımanı” olarak geçen hadiseden yola çıktı; onunki kişisel bir eylemdi, resim yapmayı biliyordu ve yaptı ama bu kişisel eylemi zaman geçtikçe bütün dünyayı saran bir protesto biçimine büründü.

        Bu böyle olduğu için sanatçının vasiyetine uygun olarak, Franco rejimi yıkıldıktan sonra vatanına dönen, o günden bugüne dünyanın her yerinden milyonlarca insan, tıpkı bizim yaptığımız gibi, bu tabloyu görmek için akın akın İspanya’nın başkenti Madrid’e geliyor.

        *

        Baktıkça elimden tutup “belirsiz bir geleceğe” değil, beni şimdiki zamana, bulunduğum yerden beş bin kilometre uzakta bulunan Filistin’in Gazze şehrine götürdü tablo.

        General Franco’ya yardım eden Alman faşistlerinin dedelerini, ninelerini kızgın fırınlarda yaktıkları İsrail devletini şu anda yöneten faşistlerin her biri, Netanyahu’nun şahsında, Guernica tablosundaki boğaya dönüşmüş, kucağında ölü bebekleriyle Allah’a yakarmaktan başka bir umarı kalmamış kadınların bedenlerini çivili postallarıyla eziyor, ağızlarından çıkan suyu zehir hançerlerle önlerine gelen masum insanları delik deşik ediyorlardı. Boğa, büyük ustanın tablosunda faşizmin, zulmün ve karanlığın sembolüdür, saldırgandır, faşizmin dehşetini yansıtır etrafa derler.

        Evin bir zelzeleyle sarsıldığında, Gazze’de şu anda olduğu gibi evinin çatısına bir bomba indiğinde bir anne kendinden önce çocuğunu düşünür. Ölmekte olan çocuğuna bakan kadına değmesin gözleriniz, kör olursunuz! Çarmıhtan indirilen İsa’nın cesedini annesi Meryem birkaç dakika kucağına alır, bunu bilir bütün Hıristiyanlar. O anı tablosuna taşımış derler Picasso… Ha Golgota’da çarmıha gerilen İsa’nın annesi Meryem, ha Guernica’nın pazar yerinde eli avucundayken aniden elinde çocuğunun sadece kolu kalan anne, ha Gazze’de bir gece yarısı üstünü örtmek için odasına girdiğinde çocuğunun üzerine evin tavanı düşen Gazzeli anne hepsi aynı yerde, resmin aynı sahnesinde bir araya gelip aynı anı yaşatıyorlar bana. Tabloda ölü çocuğunu bağrına basmış olan kadın, Guernica kasabasından yüklenip Gazze’ye gitmişti sanki, anne fiziksel bir acı çekmiyor, yakarış halindedir sadece. Birisi hesap sormalı bu kasaplardan! Kadının çocuğunun katili boğadır, bu yüzden öfkeyle bakıyor boğaya, “çocuğumu neden öldürdün, o sana ne yapmıştı ki, bir kendi cüssene bak bir de benim ölü masum bebeğiminkine!”

        Tablodaki göz, gözün içindeki ampul, ona yaklaştırılmış olan yanık lamba Tanrının gözüyse eğer, o her şeyi görüyor zaten. O göz 1937’de Guernica’da olup bitenleri nasıl tanığıysa, bugün Gazze’de olup bitenlerin de tanığıdır. Hâkim bir noktada inceden inceye süzüyor her şeyi. Yaratılışın sembolü olana ışık, tıpkı tabloda olduğu şimdi Gazze’de yaratılıştan çok yıkımı gösteriyor bize. Bütün gece süren bombardımandan sonra günün ilk ışıkları şehre vurduğunda çıplak bir dehşetle, bir korkunç yıkım manzarasıyla karşı karşıya bırakıyor aylardan beri hepimizi. Tanrının gözü üzerinizde, mahşer günü yaptıklarınızın hiç birisini cezasız bırakmayacak demişti Picasso belki, hesap günü geldiğinde tutulan tutanak ortada duracak, hiç kimse yaptıklarından kaçamayacak bu yüzden.

        Ata baktım bir süre. Arap atı dayanıklı, zeki ve sadıktır. Süvarisine ihanet etmez, zor durumlarda “o güzel insanlar, o güzel atlara binip” giderler. İncil’de mahşerin dört atlısı vardır; beyaz at ve süvarisi İsa’yı, kızıl at ve süvarisi kan ve savaşı, siyah at ve süvarisi kıtlığı, soluk renkli at ve süvarisi salgın hastalıkları ve ölümü remiz eder. Savaş meydanında en sadık dost attır. Tabloda atın başı diktir, sırtına binip onu bombardımandan kurtaracak süvarisini bekliyor gibi. Gazze cehenneminden masum insanları sırtına alıp uzaklaşacak hiçbir at da yok, insanlarla birlikte “atları da vuruyorlar” caniler.

        Picasso’nun birçok eserinde kullandığı güvercin, Guernica’da siyahın içindedir. Katran karası bir karanlığın koyuluğunda duruyor barış Gazze’de şimdilik, baksanıza ateşkese bile gelmiyorlar!

        Ajans haberlerine göre, Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla 7 Ekim 2023’te başlayan İsrail’in Gazze’ye saldırısının üzerinden yedi ay geçti. Saldırıda yüzbinlerce ton bomba kullanıldı. Yüz binden fazla ev yıkıldı. 33 binden fazla Filistinli öldürüldü. Öldürülenlerin yüzde yetmişi kadın ve çocuklardı. Hastaneler, okullar, ibadet yerleri yerle bir edildi.

        Pablo Picasso’ya “Guernica”yı yaptıran bombardımanda binin üzerinde insan ölmüş, kasabanın önemli bir kısmı yıkılmıştı.

        Şimdi yazının başlığında duran soruyu tekrar soralım:

        Bu durumda Gazze’den kaç Guernica çıkar?

        Yüzlerce diyeceksiniz biliyorum ama nafile. Çünkü mazlumların, özellikle de Müslümanların bir Picasso’su yoktur şimdi “Afrika dahil” dünyanın hiçbir yerinde.

        *

        Karımla el ele tutuşarak ayrıldık “Guernica”nın yanından. İkimizin de aklında kısa süreliğine uzaklaştığımız çocuklarımız vardı. Kulaklarımda ise Picasso’nun şu sözleri yankılanıyordu asansör zemin kata inerken:

        “Sizin gözünüzde sanatçı nedir? Eğer ressam ise, yalnızca gözleri olan ya da müzisyen ise yalnızca kulakları olan bir budala mı? Tam aksine, algısı her şeye açık siyasal bir varlıktır sanatçı. Hayır, ressamlık hiçbir zaman evleri süslemek için var olmamıştır. O, düşmana karşı bir savunma ve saldırı silahıdır.”

        Bu bahtı kara coğrafyada ölüm kusan “kirli silahları” bırakıp Picasso’nun sözünü ettiği o rengarenk “savunma ve saldırı silahlarını” ne zaman kuşanacağız bilmiyorum ben.

        Ya siz?