Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Cate Blanchett orta sınıfsa biz neyiz
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Filistin’de pembe hayatlar yok, Filistin bayrağında da pembe yok. Ama Cate Blanchett’in Cannes’da giydiği Jean-Paul Gaultier tuvaletin Filistin bayrağını oluşturan Voltran parçaları arasında pembe var. Daha doğrusu elbisenin arka yüzü toz pembe; beyaz değil, fakat öyle solgun ki kırmızı halının kontrastında beyaz zannedilebilir. Filistin bayrağını tamamlamak için geriye kalıyor siyah beden ve kuyruk açılınca ortaya çıkan canlı zümrüt yeşili iç parça. Siyah-beyaz-yeşil bayrağın kırmızı üçgenini üstlenme görevi de kırmızı halıya düşüyor.

        Cate Blanchett'in dalgalandırma efekti yeşili vurguluyor
        Cate Blanchett'in dalgalandırma efekti yeşili vurguluyor

        Alegorik Filistin desteği nedeniyle Blanchett’e sosyal medyadan tezahürat aldı yürüdü, bayrak renklerinde olduğu için Filistin’in sembolü karpuz emojileri yağdı, diğer yandan “Hollywood’da sıkıysa mavi-beyaz giy” diye İsrail bayrağına gönderme yapanlar da oldu.

        Manzara biraz zorlama göründüğü için şüpheci medyada – New York Times, Guardian vs - “Acaba gerçekten Filistin bayrağı renklerine mi büründü, yoksa olay optik yanılsamadan mı ibaret” sorusu yayıldı.

        Sansasyon yaratan tuvaletin tasarımı Haider Ackermann’a ait; Jean-Paul Gaultier için hazırladığı 2023 ilkbahar haute couture koleksiyonundan bir parça. Ancak Blanchett’in Cannes gardırobuna gelene kadar hayli değişim geçirmiş; diz altında olan etek boyu yerlere uzanmış, bedeni saran siyaha eşlik eden orijinal renkler ise limon küfü ve lavanta. Bir siyasi manifesto olarak Filistin paletini yakalamak için tasarımdan çıkarılan bu iki rengin yerini soluk pembe ve parlak yeşil almış olsa gerek. Blanchett bu konuda açıklama yapmadı, tasarımcı Ackermann ve tuvaleti sosyal medyada paylaşan stilistiyle makyözü de öyle. Hatta makyözün postuna “Neden elbisenin yeşil parçasını da göstermiyorsun” diye çıkışan yorumlar bile oldu.

        Cate Blanchett’e aktivist rolü biçildi ama Cannes’da en direkt Filistin mesajını Bella Hadid verdi. Malum, baba tarafından Filistinli, kırmızı-beyaz kefiyelerden dikilmiş askılı elbiseyle dondurma yerken görüntülendi. New York markası Michael and Hushi tasarımı elbise bundan 23 yıl önce 900 dolara satılmıştı.

        Bella Hadid
        Bella Hadid

        Aslında Cate Blanchett’in Gazze savaşına karşı çıkmak için sembolik renklere bürünmeye pek ihtiyacı yok. Savaşın en başından beri ateşkes cephesinde yer alıyor. Hollywood’da ateşkes çağrısı yapan “Artists4Ceasefire” grubunun Biden’a hitaben yazdığı açık mektuba imza koyduğu gibi Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada da ateşkes istedi. Blanchett’i AP kürsüsüne çıkaran kimlik, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) iyi niyet elçisi olmasıydı. “Ben ne İsrail ne de Filistin’den geliyorum. Siyasetçi değilim. Bilirkişi, uzman hiç değilim. Ama benim tanıklığım var, dünyanın dört bir yanındaki mültecileri ziyaret ederken savaş ve şiddetin insanlara maliyetine tanık oldum, görmezden gelemezdim” diyordu.

        Cate Blanchett UNHCR turunda
        Cate Blanchett UNHCR turunda

        Çoğu göç fobisinden mustarip Avrupalı vekillere mülteci dramlarını anlatırken Gazze’de ateşkes talebini dile getirmesi yerindeydi ama, UNHCR elçisi olarak pek dikkatli konuşmadığı da Cannes’da ortaya çıktı. Cate Blanchett, mültecilerin ne kadar bahtsız ama gayretli olduğu iyice idrak edilsin diye kendi kimliğiyle kıyaslarken dedi ki; “Ben beyazım, imtiyazlıyım, orta sınıfım ve bilirsiniz insanlar kurtarıcı beyaz kompleksine kapılmakla suçlanabilir. Ama dürüstçe söylemek gerekirse, sahada mültecilerle olan etkileşimim dünyaya bakış açımı tamamen değiştirdi.

        Blanchett, Cannes’daki basın toplantısında film yapan ne kadar yetenekli mülteciler olduğunu, onlarla diyaloğu sayesinde dünya görüşünün geliştiğini iyi niyetle anlatmaya çalışıyordu ama sosyal sınıf bilincini onaylayan çıkmadı. Hatta kızgınlığa yol açtı, medyadan bolca eleştiri aldı, sosyal medyada oyuncuyla dalga geçenler oldu.

        “O HALDE BEN DE ZÜRAFAYIM!”

        Forbes’a göre 95 milyon dolar net servetiyle kendisini orta sınıf sayması en çok memleketlisi Avustralyalılara dokundu. Biri “Cate Blanchett orta sınıfsa, ben de zürafayım” diyor, yorumlarda Yüzüklerin Efendisi dahil franchise ve reklam gelirleri yüzüne vuruluyor, The Aviator ve Blue Jasmine’den iki Oscar’ı da ekleniyor, oyun yazarı kocası Andrew Upton ile ortak emlak varlığından dem vuruluyor. Sosyal medya ahalisinden bazıları ise anlayış göstermeye çalışıyordu; “Kendisini Hollywood’un milyarder aktörleri veya Elon Musk, Jeff Bezos gibilerle kıyaslıyor olabilir. Onlara göre orta sınıf” gibi savunmalarla.

        Elizabeth, 1998 yapımı
        Elizabeth, 1998 yapımı

        Kimisi de Elizabeth’le başlayan sinemadaki yükselişinden önce yetiştiği orta sınıf yaşamını kastetmiş olabileceğini düşünüyordu. Bu hoşgörülü yaklaşım da satın alınmadı: “O Avustralya’nın gerçek dünyasında yaşamıyor. Orta sınıf Avustralyalılar Cannes’da 5 yıldızlı otellerde güneşlenmiyor, faturaları ödemek sofraya yemek koymak için gece gündüz çalışıyor…” denildi. Bir başka kadın kullanıcı “Orta sınıf aidiyeti banka hesabıyla değil, kimliğiyle ilgili” diyerek Blanchett’i koruma altına aldı ki, benim de aklıma gelmedi değil.

        ORTA SINIFTAN BİR EMLAK KRALİÇESİ

        Blanchett’e gösterilen tepkilerde, küresel neo-liberal çağın yarattığı gelir eşitsizliğinin payı vardı kuşkusuz. Gelişmiş demokrasilerde bile orta sınıfın ulusal gelirden aldığı payın giderek azaldığı OECD verileriyle sabit. OECD, orta sınıf üzerindeki baskıları ele aldığı raporunda, üye ülkelerdeki gelir eşitsizliğinin son 30 yılda büyüdüğünü, orta sınıf hanehalkı gelirlerinin daralması sonucu yaşam standartlarının gerilediğini, üst gelir gruplarının ise zenginleşmeye devam ettiğini vurguluyor.

        OECD genelinde gelir dağılımındaki en üst yüzde 10 toplam servetin neredeyse yarısını elinde tutuyor, en alttaki yüzde 40 ise sadece yüzde 3’ünü. OECD ayrıca nüfusların büyük bölümünün ekonomik güvensizlik içinde yaşadığını tespit ediyor. Bu durumda mevcut sosyo-ekonomik sistemin adil olmadığı, orta sınıfın ekonomik büyümeden katkısı oranında yararlanmadığı sonucu çıkıyor. Daha da ötesi orta sınıfın hayat pahalılığı artıyor, temel tüketim malları ve hizmetlerle barınma giderleri gelirlerinden daha hızlı yükseliyor.

        Oysa refah içindeki bir orta sınıf aynı zamanda ekonomik başarı ve toplumsal uyum açısından da önemli. Orta sınıf sayesinde tüketim istikrarını koruyor; eğitim, sağlık ve barınma yatırımlarının çoğunu yönlendiriyor, vergi katkılarıyla sosyal güvenlik sistemlerinin desteklenmesinde kilit rol oynuyor. Güçlü orta sınıfa sahip toplumlarda suç oranları daha düşük seyrediyor, orta sınıflar yüksek düzeyde güven ve yaşam tatmini buldukça daha fazla siyasi istikrar ve iyi yönetim ortamı oluşuyor. Ancak demokrasilerin temel taşı olan orta gelir grupları zayıfladıkça ekonomik büyüme de eskisi kadar istikrarlı olmuyor.

        Cate Blanchett'in İngiltere'deki malikanesi Highwell House
        Cate Blanchett'in İngiltere'deki malikanesi Highwell House

        Rapordaki bu parametrelere bakınca Cate Blanchett’ten bir orta sınıf birey çıkmıyor. Hollywood’un milyarderlerinden olmasa da kraliyet ailesinden sayılan oyuncunun küresel emlak portföyü Avustralya’dan Britanya’ya uzanıyor; Doğu Sussex’te bir zamanlar Sherlock Holmes yazarı Sir Arthur Conan Doyle’a ait olan 4.5 milyon dolarlık Victoria tarzı malikanesi Highwell House’dan, Avustralya’da muhteşem manzaralı Art Deco ve Gotik stil yapılar dahil sayısız mülke ve Vanuatu’daki sayfiye evlerine sayılıp dökülüyor.