Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önce zorunlu bir açıklama yapmalıyım. Anneannem kendimi bildim bileli “Eskisi gibi değilim,” derdi ve ne demek istediğini anlamazdım. Gözlerimi açtığım andan beri aynı cümleyi duyduğum için kastettiği eskisinin ne olduğunu hiç bilemedim. Ama bugün ben de “Eskisi gibi değilim,” diyecek noktadayım. Bir haftadır nerede olduğumun yanıtı da burada gizli: yataktaydım. Eskisi gibi olmadığım için jet-lag fena vuruyor.

        Kendimi tam toparladım dediğim sırada da Columbia’nın gazetecilik yüksekokulunun mezunlar toplantısı başladı. Şimdi New York Times, Washington Post veya Google gibi yerlerde çalışan eski sınıf arkadaşlarımla okulda buluştuk, bir hafta sonu boyunca panellerden panellere koştuk.

        Çoğunluğu dış haberler gazetecisi olan insanlarla çalıştığım için hemen herkes Türkiye’de ne olup bittiğiyle yakından ilgiliydi. Ancak herkesten aşağı yukarı aynı soruyu duydum.

        “Erdoğan’ı biliyoruz da rakibi kim?”

        NYT NEREDE

        Dünyayı çok iyi tanıyan gazeteciler bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun kim olduğunu, neyi temsil ettiğini, hangi vaatle seçilmek istediğini bilmiyordu. Küçük bir grupla konuşmuş olabilirim, ama emin olun kıdemleri ve temsil ettikleri açısından yabancı medyanın ruh halini yansıtacak iyi bir örneklemeydi. İlk günden beri bana Kılıçdaroğlu’nu soranlara yanıtım “Biraz Joe Biden gibi,” oluyor ve hemen herkesin aklında bir resim canlanıyor. İşin ilginci, hiç kimse gelecek ikinci cümleyi merak etmiyor.

        Bir tanesi güvenilir bir kaynaktan Erdoğan’ın rakibinin de demokrat olmadığını iddia etti, hatta “faşist” kelimesini bile kullandı. Bir kaynağı öyle demiş çünkü mülteciler konusundaki söylemleri “alarming”miş. Ayak üstü Kılıçdaroğlu’nun faşist olmadığını, mülteciler konusunun da dışarıdan görünenden daha karmaşık olduğunu anlatmaya çalıştım. Karşımdakinin cehaletini mazur görüyorum, çünkü yazılı kaynak olmayınca o da güvendiği kaynaklardan duyduğuna inanıyor. Seçime bu kadar az süre kalmışken New York Times’da hala ayrıntılı bir Kemal Kılıçdaroğlu söyleşisi çıkmadı örneğin. NYT sadece bir gazete değil, bir referans kaynağı halbuki ve ne yapıp edilip öncelik verilmesi gerekiyor çünkü Batı’daki algıyı şekillendiriyor. Kılıçdaroğlu hakkında Times’da çıkan yazılar çok yüzeysel ve sıradan; hiçbiri söyleşi değil. Oysa 2002’de Batı’nın Erdoğan’a verdiği destekte New York Times’a yaptığı “Değiştim,” açıklaması hayatiydi. Erdoğan bu rüzgardan en az bir 10 yıl faydalandı.

        Şu ana kadar bir tek Time’da—o da derginin kadrolu bir yazarı değil, serbest bir gazeteci tarafından yazılan—bir Kılıçdaroğlu söyleşisi çıktı, o kadar. Time dünyada güç sahipleri üzerinde eskisi kadar etkili değil artık. Dahası yazıyı okuyan bir başka gazeteci arkadaşım fazla “yandaş” buldu. “Bence bayağı objektif,” dedim. Bunun üzerine yazıda Kılıçdaroğlu hakkında hemen hemen olumsuz hiçbir ifadenin olmadığını, kirli çamaşırlarının da yazılması gerektiğine dair bir tartışma çıktı.

        Kılıçdaroğlu’nu çok sık eleştiren ama onu genel başkanlığa giden süreçten beri tanıyan biri olarak onda gazetecilerin iştahını kabartacak “dirt” olmadığını söyledim. “Böyle birisi Kılıçdaroğlu hakikaten de,” dedim. “Biraz sıkıcı bile denebilir onun için; ama kirli olmadığı, çürümüş olmadığı, yolsuzluğa bulaşmadığı hemen herkesin ortak görüşü.”

        İllaki hakkında olumsuz bir-iki söz söylememi isteyen olursa da bugüne kadar hiç seçim kazanamamış olması, adaylığının garanti bir zaferdense bir kumar anlamına gelmesi ve seçilirse başarıyla yönetememe ihtimalinden bahsettim. “Tıpkı Biden gibi,” diye ekledim.

        Bütün bunların ötesinde birkaç hafta geçirdiğim İstanbul’dan gözlemlerimi de aktardım: Türkler için bu seçimin psikolojik bir anlamı var, o yüzden sokak çok bayılmasa da sadece Erdoğan yorgunluğundan dolayı Kılıçdaroğlu’nu seçebilir. Sadece biraz nefes almak, ferahlamak için.

        Açıkçası, Kılıçdaroğlu’nun kazanabilme ihtimali var. Dünya da haklı olarak Türkiye’yi yönetecek kişiyi tanımak istiyor. Ama yabancı gazeteciler için belki de Türkiye’nin yeni lideri olabilecek kişi tam bir muamma.

        HANGİ İHTİMAL DAHA KUVVETLİ

        Bunun birkaç nedeni olabilir. New York ya da Washington’daki editörlerin Kılıçdaroğlu’na fazla haber değeri atfetmemesi, renkli bir portre çıkmayacağını düşünmeleri belki. Ama bu küçük bir ihtimal, çünkü Kılıçdaroğlu renkli ya da sıkıcı olsun Erdoğan’ı devirebilme ihtimali olan tek kişi şu anda ve tek başına bu bile haber değeri taşıyor.

        Bir başka ihtimal editör masasında Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğinin düşünülmemesi olabilir. Dışişleri çevrelerinde son aylarda yaygın bir görüştü bu. Washington yeniden Erdoğan’la çalışmaya hazırlanıyordu yakın zamana kadar. Bu algı medyaya da yansımıştır. Bir diğer ihtimal ise CHP’nin medya iletişim stratejisi. Ya başarısızlık ya da tercih.

        Dikkat ederseniz Kılıçdaroğlu’nun medyayla teması son aylarda epey kontrollü. Yazılı basında hemen hemen hiç yok. Kılıçdaroğlu’na ciddi destek veren gazetecileri bile ona ulaşamamaktan, hakkında yazamamaktan yakınıyor. Türk basınına adeta seçici bir ambargo var CHP Genel Merkezi’nde. Aynı tercih yabancı basına da uygulanıyor olabilir.

        Normal şartlarda bugünlerde Batı’nın büyük gazetelerinde boy boy Kılıçdaroğlu söyleşileri çıkması, Cumhurbaşkanı adayının vizyonunu dünyaya anlatması gerekir. Eğer bu bir tercihse nedenini anlamak zor değil: Kılıçdaroğlu dış gezilerinde önemli insanlarla, devlet yetkilileriyle görüşmedi çünkü “Batı’nın adamı” olarak algılanmak istemiyor. Belki New York Times’da çıkacak yazının kendisine olumsuz etkisi olduğunu düşünüyordur. Çünkü paranoyak kafalar 2002’de Erdoğan’la yapılan söyleşi üzerine çok komplo teorisi inşa etti, bunların bir kısmı da CHP’liydi.

        Şimdi sırf yurtiçindeki birkaç boş tartışmanın hedefi olmamak için çok önemli platformlardan feragat ediliyor. Yabancı basın ne mi düşünüyor Kılıçdaroğlu hakkında? Tanımıyorlar ki.

        Diğer Yazılar