Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        14 Mayıs'a kilitlenmiş durumdayız ama Türkiye’de gündem yalnızca seçime indirgenemeyecek kadar yoğun. Sadece son 1 hafta içinde özgürlükçü-demokrat bir bakış açısıyla asla tarafsız kalınamayacak gelişmeler yaşandı.

        Bence bunlardan en etkileyici olanı Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın karşısında oturan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen her kelimesi özenle seçilmiş mükemmel konuşmasıydı. Konuşmanın içeriği hem çok cesur hem entelektüel perspektif olarak çok derinlikli hem de çok erdemliydi. Adeta bir hukuk ve özgürlük manifestosuydu.

        Anayasa Mahkemesi'nin 61 senelik tarihi içinde tartışmasız en özgürlükçü, en demokrat ve aynı zamanda en nitelikli Başkanı Zühtü Arslan oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın nasıl bir geçmişten geldiğini anlamak istiyorsanız sizlere eşim Rasim Ozan’ın 11 Şubat 2015 tarihli “Liberal-demokrat entelektüel Zühtü Arslan” başlıklı yazısını tavsiye ederim. Arslan’ın Başkan olduğu son 8 sene her açıdan çok zor bir dönemdi. Fakat Arslan bu zor dönemi olabildiği kadar iyi idare etti.

        Öyle ki Tayyip Erdoğan'ın atadığı koyu milliyetçi-muhafazakar üyelerin bile büyük saygısını kazandı. Çünkü geçmişteki kimi AYM Başkanları gibi ucuz siyaset yapmadı. Hep özgürlükleri ve adaleti savundu. Hukuk dilinden ve sükunetten ayrılmadı.

        Askeri vesayete karşı olduğu kadar Gülenizmin vesayetine de karşı duran bir hukukçu ve gerçek liberal-demokrat aydın Zühtü Arslan. 2013 sonrası Tayyip Erdoğan’a Adnan Menderes’e yapılanları yapmayı amaçlayan darbeci FETÖ’nün tuzağına düşen liberallerden olmadı.

        O süreçte seçilmiş meşru siyasi lider Tayyip Bey’in yanında durdu ama özellikle Erdoğan’ın hakimleri ve savcıları “devlet memuru” gibi gören otoriter tavrına karşı da tıpkı Sultan Hamid’e direnen Suphi Paşa gibi taviz vermedi. Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını hep savundu. FETÖ vesayetine şiddetle karşıydı ama FETÖ davalarındaki hukuksuzluklara da gözlerini yummadı. Bu adil duruşu sebebiyle kendine zıt görüşteki AYM üyelerini bile etkileyebildi.

        Zühtü Bey, 2023’teki seçimlere girmeyecekti ama bizzat Tayyip Bey’in atadığı üyeler yeniden aday olması için ısrar ettiler. Arslan’ın yeniden Başkan seçilmesini sağlayan Erdoğan’ın atadığı AYM üyeleridir.

        O üyeler gerçek bir hukukçu olduğu için Zühtü Arslan’ın yanında durdular. Sadece emirleri yerine getiren, ‘hazırol’da duran bir asker olmayı reddettiler. Onurlu tavır aldılar.

        Elbette Arslan’ın da hataları olmuştur. Kendisini en çok destekleyen yazarlardan biri olarak ben de yeri geldi AYM Başkanı’nı sert bir şekilde eleştirdim.

        Mesela usülsüz ve hukuka aykırı şekilde hapiste olduklarını düşündüğüm 28 Şubat generallerinin başvurusunun bekletilmesine bu köşede 29 Temmuz 2022’de çıkan yazımda karşı çıktım.

        23 Mayıs 2019 tarihli yazımda ise şöyle dedim: “Türkiye’nin özgürlükçü demokratik hukuk devletine yönelmesi sürecine Zühtü Arslan ve AYM’nin herhangi bir önemli katkı yapacağına artık inanmıyorum. Anayasa Mahkemesi raportörünün Kavala konusunda ortaya koyduğu metni okudum. Evrensel hukuka ve adalete son derece uygun ve gayet ikna edici argümanlara sahipti. Fakat buna rağmen Anayasa Mahkemesi bu başvuruyu reddetti. Tıpkı Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan kararlarını reddettiği gibi. Kavala ve Altan kararı oy çokluğuyla Ilıcak kararı ise oy birliğiyle reddedildi. Bu satırları yazarken çok üzgünüm ama hakikat bu. Ülkemiz hiçbir zaman hukuk devleti olmadı. Hep devletin hukuku geçerli oldu. Şimdi de öyle devam ediyor ve AYM’nin de bu duruma bir itirazı yok gibi gözüküyor. Yeniden siz okurlarımdan tüm bu yazdıklarımdan dolayı özür diliyorum.."

        Bu yazım üzerine o dönem gördüğü zulümlere rağmen hala olgun ve sakin kalmayı başarabilen bilge insan Osman Kavala bana bir mektup göndermişti. Mektup şöyleydi:

        “Sayın Nagehan Alçı,

        23.05.2019 tarihli yazınızdan dolayı teşekkür ederim.

        Ben de tutuklanmamla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı vereceğini ümit ediyordum.

        İhlal kararının ülkemizde yaygın olarak vuku bulan, gerekçelere dayanmayan, haksız tutuklama uygulamalarının değişmesi için de bir vesile olabileceğini düşünüyordum.

        Anladığım kadarıyla, Anayasa Mahkemesi, bu kadar yaygın mağduriyetlerin olduğu bir alana müdahale etmek istemedi.

        Yine de hukuk normlarının erozyona uğradığı şu dönemde Anayasa Mahkemesi, Ayşe Öğretmen Kararı’nın da gösterdiği gibi son derece önemli bir işleve sahip.

        Benimle ilgili oy çokluğu ile aldığı kararı hatalı bulmama rağmen, ülkemizin hukuk devletine yönelmesi sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin gerekli olduğuna inanırım.

        Anayasa Mahkemesi’nin beş üyesinin hak ihlali olduğu yönünde görüş belirtmiş olması da önemli bir tavırdır.

        Kanaatimce, bazı hatalı kararlar Anayasa Mahkemesi’nden ümidin kesilmesine neden olmamalı."

        Açıkçası bu süreçten sonra Osman Bey haklı çıktı. Zühtü Arslan, Nazlı Ilıcak kararında bence haksız tavır almış olsa da özgürlükçü-demokrat duruşundan genel olarak taviz vermedi. Otoriteye boyun eğmedi. Devletten gelen telkinlere kulağını tıkadı. Yargıç gibi yargıç olmak bunu gerektiriyordu.

        Fakat gücü bir yere kadar yetti. Osman Kavala AYM'nin bozma kararına rağmen maalesef hala cezaevinde. Maruz kaldığı hukuksuzluk devam ediyor. Tıpkı bu ülkede tanıdığım en demokrat insanlardan biri olan ve hala cezaevinde bulunan Hakan Altınay’ın maruz kaldığı hukuksuzluk gibi.

        Gerçekten çok utanç verici…

        Diğer Yazılar