Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        UMARIM ömrüm seçim sonuçlarını görmeye yeter…”

        Yukarıdaki sözler dün Hak yolunda yürüyen Kemal Derviş’in on gün kadar önce Türkiye’deki bir yakınına telefonda söylediği cümleler.

        Uzun süredir rahatsızlığı biliniyordu.

        İlk kez PSP, (Progresif Supranükleer Paralizi) diye de bilinen bir çeşit Parkinson hastalığına yakalandığı biliniyordu.

        “İlerici bakış kısıtlığı…” adı da verilen hastalığa yakalandığını duyduğumda donup kaldım.

        Bu denli öngörüsü olan bir kişinin böyle bir hastalığa yakalanmasını kabul edememiş olmamdan kaynaklansa gerek, içimden bir ses istemim dışında, “Haydi canım, yok artık…” dedirtti.

        Siyasette sahne aldığı kısa Türkiye politik arenasında öngörüsü bu denli yüksek çok az kişi tanıdım…

        Öngörüsünü de gizleme gereği duymaz, doğru bildiğini sakin bir ses tonuyla söylediğinde hitap ettiklerinin sinirlerini ayağa kaldırırdı.

        Son tahlilde haklı çıkan da hep kendisi olurdu.

        Türkiye’ye geldiği tarihte hakkında söylenmedik, yazılmadık kalmadı.

        15 GÜNDE, 15 YASA…

        Mart 2001’de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak Ecevit hükümetinde görev alıp, IMF ile yürüttüğü müzakereler sonucunda Türkiye’yi mali krizin içinden çıkardı.

        REKLAM

        Bankacılık sisteminin bugün de uygulanan sağlam politikasının da mimarı oldu.

        Zaten uygulamasına da Güçlü Ekonomi Programı ismini vermişti.

        TBMM’nin en zor 15 yasasını, 15 günde azmettiği gibi çıkardı…

        Kabinede kalması da o denli uzun sürmedi; ancak bu kadar kısa zamanda Türkiye’nin cıvataları gevşemiş ekonomik düzenini rektifiye etti…

        Ardından da ayrılıp bir grup arkadaşıyla yeni parti kuracaklarına yönelik söylentilerin çıktığı dönemdi.

        “ONİKİ GÜNDÜR ULAŞAMIYORUM”

        Başbakan Bülent Ecevit’in odasında sohbet ederken, 12 gündür ABD’de bulunan Başbakan Yardımcısı Kemal Derviş’in görüşmelerini sorduğumda yüzü asıldı.

        “Bilgim yok…” dedi ve sustu.

        Ardından yazılmamak kaydıyla bir şeyler söyledi.

        Kendisine öfkeliydi…

        ABD’ye gittiği günden bu yana ulaşamadığını, haber alamadığını, sürekli aramasına karşın kendisine dönmediğini belirtti.

        “Nerede olduğunu bilmiyoruz… Arkadaşlarım defalarca aradı ama ulaşamadılar. Olacak iş değil tabii… Herkesin zihninde kuşku uyandırıyor…”

        Kabinenin bir üyesinin Başbakan’ın aramasına karşın ulaşamaması alışageldiğimiz bir durum değildi.

        Üstelik bunu da Ecevit bizzat kendisi söylüyordu.

        Gazeteye dönüp durumu aktardığımda herkes benim gibi şok içindeydi.

        Bir süre sonra da yurda döndü.

        Başbakan Ecevit ile ilk buluşmasında seçime gitmeden önce istifa etmesini tavsiye etti…

        Ecevit hükümeti bırakmayınca kendisi istifa edip Yeni Türkiye Partisi’ni kurmak için yola çıkan ekibe katıldı.

        Ancak o da uzun sürmedi…

        REKLAM

        Bir gün Köroğlu Caddesi’ndeki ofisinin kapısında beni karşısında görünce şaşırdı.

        Yeni parti kurma çalışmalarının nasıl gittiğini sorduğumda kısa süre düşündü; soruyu neden yönelttiğimi sordu.

        Ayrılma yönünde haberlerin yaygın olduğunu belirttiğimde, “Evet arzu ettiğim gibi gitmiyor…” dedi.

        Zaten birkaç gün sonra da ayrılıp CHP’ye geçti ve İstanbul Milletvekili seçildi; üç yıl sonra da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı görevini üstlenerek parlamentoya veda etti.

        Zaman zaman Türkiye’ye geldiğinde dost ortamlarında karşılaşıp sohbet ettiğimiz günler oldu.

        Kendisi yurt dışında olsa da aklı hep Türkiye’deydi.

        KRİZLERİ ÖNCEDEN HABER VERDİ

        Ekonomide kendilerinin temelini attıkları binanın sağlıklı yükselmesi için yapılması gereken işler olduğunu sürekli tekrarladı.

        Hatta bunları demeç olarak da verdi.

        Yetmedi, haklı çıkan öngörülerde de bulundu.

        Financial Times ile yaptığı söyleşide sanayileşmiş ülkelerin, finans piyasalarındaki tıkanıklığı aşmak için aldığı genişletici tedbirlerin, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon ve para arzı konusunda ciddi sorunlarla karşılaşılacağını belirtti.

        Sıkıntının yaşanacağı ülkeleri sıralarken Türkiye ve Brezilya örneğini verdi…

        Dediği de oldu teğet geçti denilen 2009 krizi ekonomiye ağır yükler getirdi…

        Yeniden yapılanmaya gidilmediği için de yük gittikçe arttı.

        Yetmedi, 2021’de yeniden uyardı…

        Ağır ekonomik krizin yaratacağı büyük yükün geldiğini belirtti…

        Herkesi önlem anlama davet etti.

        BMGK’YA YENİ FORMÜL…

        Yetmedi bir yıl sonra, daha geçen yıl bu zamanlar Ukrayna krizine dikkat çekti…

        REKLAM

        Dünyanın güçlü devletler tarafından dengesizleştirildiğini belirtti, Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” diye dile getirdiği soruna yönelik çözümü de üretti:

        “BM’nin 27. maddesine bir ek fıkra ekleyerek, 5 devletin veto hakkını, üye ülkelerin 3’te 2'sinin yahut dünya nüfusunun 3'te 2'sinin karşı çıkması durumunda geçersiz kılalım...”

        Öngördüğü gibi oldu, kriz patladı, enflasyon zirve yaptı…

        Sadece ekonomist değil, iyi bir diplomat, düşün insanı olduğunu da her adımda sergiledi.

        Hastalığı da her geçen gün hızlandı, beklentilerinin sonucunu görme olanağına kavuşamadı…

        Bu yaşama veda ettiğini öğle saatlerinde bir iş adamı arkadaşımdan öğrendiğimde hüzünlendim…

        Göç ettiği haberini paylaştığım bir tanıdığım da 2002’de Meclis çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğrafını yolladı.

        Bir yanında, dönemin Devlet Bakanlarından, siyasetin “Fikret (Ünlü) Ağabeyi…”, diğer tarafında ise yeni milletvekili seçilmiş, sanatın ve edebiyatın önemli ismi Zülfü Livaneli…

        Bir zamanlar Özal’da da olduğu gibi bazıları Derviş’ten hiç haz etmedi, ama o bunları umursamadı, Türkiye’ye katkıları büyük oldu…

        Ardından dün yazılanlar da bunun en iyi göstergesi.

        Hak yolu açık, ruhu revan, devri daim olsun…

        Sandık cezalandırdı…  

        Sandık cezalandırdı…  
        0:00 / 0:00

        TWİTTER gönderilerinde kısa videolar halinde meydanda yaşananları anlık aktaran mesajları görünce gayrı ihtiyarı televizyona koştum.

        Hem yerel hem de ulusal televizyonlardan yaşananları anlık izledim…

        Şunu belirteyim ki Türkiye önceki akşam Erzurum’da siyaset açısından iki önemli işe imza attı.

        Gerilimin nelere mal olacağını gözlerimizin önüne serdi…

        Yetmedi, bu gerilimi yaşatanlara dönük tepkisini de net koydu.

        Olaylar daha fazla büyümeden yatıştırıldı.

        Kim ne yaptı, gerekçesi neydi bir tarafa, Türkiye Cumhuriyeti’nin vilayetleri kimsenin tapulu malı değildir, o gelsin bu gitsin deme hakkına da hiçbir siyasetçi sahip olamaz…

        Bir başladı mı, gerisinin önünü kimse alamaz.

        Tam tersine öteki dediğinizin gelmesi siyaseti zenginleştirir, farkınızı gösterir.

        HİÇ AFFETMEDİ

        Türkiye 1980 öncesinde buna benzer süreçleri çok yaşadı; nelere mal olduğunu da gördü.

        Ondan dolayıdır ki önceki akşam Erzurum’da yaşananları içselleştirmediğini net gösterdi.

        Böyle olması da normal…

        Çünkü kutuplaşmış kavgacı siyasetin yarar değil, büyük yıkımlar getirdiğini son örneği Sudan olmak üzere her gün ekranlarında izliyor…

        Pandemi döneminde insanların birbirine ne denli muhtaç olduğunu gördü; yaşadığı ağır travmanın tazeliğini içinde koruyor.

        Ekonomik kriz de tuzu biberi oldu.

        En küçük gerilimin kendisine nasıl bir fatura çıkaracağını biliyor; maliyetinin ağırlığını geçmişte yaşadıklarıyla anımsıyor.

        Ayrıca Türkiye’nin bir gerçeği daha var…

        Gerilime neden olan sandıkta sonucunu görüyor.

        Geçmişten bu yana yaşanan siyasi gerilimler sonrası, çatışmacı olan tarafın o ilde sandıktan nasıl çıktığına bakmanızı öneririm.

        Yıllardır bu kural değişmedi, vatandaş gerilimi yaratan kimse kendisi kararını verdi ve sandıkta da sonucunu gösterdi.

        Hatta öyle ki, bazı iller kendilerini bu hale düşürdüğü gerekçesiyle o partiden uzun yıllar Meclis’e milletvekili vermedi...

        Meydanlarda on yıllardır gerilimin yaşanmamasının gerisinde yatan neden de siyasetin bunu görmüş olmasıydı.

        Ayrıca bugün her bir gelişmeyi eksiksiz yansıtan, sadece tek taraflı da değil, iki taraftan birden anında seller gibi görüntü akıtan sosyal medya da var…

        Meydan izni aldı veya almadı bir yana, bir kente gelip otobüsün üzerinde konuşma yapan siyasetçiye de kimse taş atamaz.

        Umarım önceki gün yaşanan da bir daha yaşanmaz…

        Diğer Yazılar