Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Artık saatleri sayacak kadar yakınız seçimlere. 31 Mart yerel seçimleri, sonuçları ve geleceğe dair etkileri üzerinden tartışılacak iki gün sonra. İlk bakışta İstanbul’u ilgilendiriyor gibi görünse de, toplamda siyasetin genelini etkileyecek başlıklar üzerinden konuşmaya devam edelim.

        DEM Parti,(öncesinde HDP ve YSP) yaklaşık 8 yıldır açık biçimde iktidar karşıtı ve büyük muhalif blokla beraber hareket eden bir siyaset izliyor. İktidar karşıtlığında tuhaf karşılanacak bir şey olmayabilir. Ancak bu partinin tezleri açısından bakıldığında, CHP başta olmak üzere muhalif blokla hareket etmesini gerektirecek ideolojik bir zemin ya da gerekçe de bulunmuyor.

        2023 yılındaki 14-28 Mayıs seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak Millet İttifakı’nda fiilen yer alan partinin “yenilgiyi paylaşması” kendi içinde bazı tartışmaları da derinleştirmeye başladı. Mayıs'ın 14’ünde parlamento çoğunluğunu kaybeden muhalefetin, Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden Ümit Özdağ’la yaptığı ittifak bir başka kırılma noktasını oluşturdu. Sonuç değişmedi ve 28 Mayıs’ta o dönemki adıyla YSP kaybedenler parantezinde yer aldı.

        2019 seçimlerinde verilen desteğin ise, HDP’nin istediği düzeyde anlamlı siyasi ve ekonomik sonuçlar üretmediği de tartışılan başlıklar arasındaydı. Dahası 2023 seçimleri gösterdi ki, kazanımlar bir yana özellikle oylarda ciddi bir düşüşe neden olan sonuçlar üretti bu ittifaklar.

        TABANI YOK SAYAN YÖNETİM

        Bugün tablo o kadar da karmaşık değil. DEM içinde daha çok “Türk solu” zemininde yer tutan ve tabandan çok “tepeden” gelen isimler, Kılıçdaroğlu sonrası dönemde de bu işbirliğinin Ekrem İmamoğlu üzerinden yürümesini istiyor. İstanbul'da Esenyurt’la başlayan, belediye meclis üyeliklerinin CHP listelerinden şekillendiği, nihayet İmamoğlu’na destek olarak şekillenen “kent uzlaşısı”. Bu hamlenin İmamoğlu’nun muhtemel 2028 hedeflerine “erken ortaklık” çabası olduğu gayet açık. Bu pay alma çabasının, geçmişin tecrübelerine bakarak ne denli sahici olduğu ise hayli kuşkulu.

        DEM’in “sol yanı”, uzunca bir süre bu işbirliğinin İmamoğlu’na destek tarafını geride tutmaya gayret etti. CHP tarafının ise işbirliğine tıpkı 2023’te olduğu gibi “bir varmış bir yokmuş” muamelesi yaptığı malum.

        Ancak bazı gelişmeler işin seyrini değiştirmeye başladı.

        İSTANBUL'DA KAMPANYASIZ ADAY

        Başak Demirtaş’ın adaylık hamlesini görünürde kolayca püskürttü bahsettiğimiz kadro. Oysa bu tavır tabanda ciddi rahatsızlık uyandırdı. Ayrıca bir şekilde aday çıkarmak durumunda kaldılar. Fakat kampanyadan (daha doğrusu kampanyasızlıktan), alınan siyasi tavırlara kadar her şey İstanbul’da CHP adayına destek işareti vermeye başlayınca yeni tepkiler ortaya çıktı.

        Hatırlayacağınız gibi önce Ahmet Türk, CHP’nin çözüm iradesine sahip olmadığını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sahip olduğu güçle isterse “Kürt meselesi”ni çözebileceğini ifade etmişti. Şimdi Leyla Zana suskunluğunu bozarak, DEM seçmenine kendi partilerine oy vermeleri çağrısında bulunuyor. DEM’in “sol yanı” bu çıkışlara tepki verdi ve o zamana kadar gri tondaki tavırlarını değiştirerek İmamoğlu’na destek vereceklerini ortaya koydu.

        AYRIŞMA MI, STRATEJİ Mİ?

        DEM’in bu seçimdeki görüntüsü, bugüne kadar rastlamadığımız ölçekte bir ayrışmaya mı işaret ediyor? Bu soruya farklı cevaplar olduğunun elbette farkındayım. Hatta bu ayrışmanın, bir stratejinin parçaları olduğunu savunan tezleri de çok önemsiyorum. Ancak benim derdim tabloyu aktarmak. Mevcut durumda sadece Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı üzerinden devam eden siyasetin sadece “yenilenlerle birlikte yenilmek” olduğunu söyleyenler farklı bir yerde duruyor. Temel yaklaşımları da gayet açık. "Kendi partimize oy verelim, CHP’nin ya da başka bir aktörün peşine takılmayalım." Ayrıca bu seçimde de kendi partilerini merkeze almayan bir siyasetin ciddi oy kayıpları getireceği endişesi var.

        Her şey bir yana şu tavır gerçekten ilginç değil mi? DEM İstanbul’da bir aday çıkardı. Meral Danış Beştaş, seçim bölgesinin dışında geziyor. Kampanya yok denecek düzeyde. Partinin eş başkanı ise “partimize oy vermeyin” anlamında çağrı yapıyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır’daki mesajlarını bir önceki yazıda ele aldım. Son derece net, muhatabı sadece seçmen ve meşru siyaset olan bu yaklaşımın, DEM’i Kandil’le birlikte yöneten ekibi ne derece rahatsız ettiği çok açık. Lafa gelince DEM’e oy veren milyonlarca seçmeni çok önemsediğini söyleyenlerin, bu partide tabanın taleplerine değer vermeyen ekibe karşı ne kadar suskun kaldığı da ortada. Üstelik, Burcu Köksal, Tanju Özcan örnekleri de gösteriyor ki CHP’nin kurumsal refleksi, olup biteni anlamaya yönelik değil.Aksine yaşanan acıları ve sorunları ortaya çıkaran zihin dünyasının devamı sadece.

        YERELDEN GENELE YOLCULUK

        Pazar günü sandık önümüze gelecek. Ülkemiz için en güzel sonuçların ortaya çıkmasını diliyorum.

        Sonuçlarının siyasetin geleceğini belirleyeceği tezini abartılı; etkileyeceği yaklaşımını makul buluyorum. Muhalefet 2019 sonuçlarından 2023 seçimlerine yönelik bir zafer hikayesi çıkaramadı. Bugün ortaya çıkacak sonuçları tartışırken, önümüzde 4 yılı aşan bir iktidar dönemi olduğunu hatırda tutmakta yarar var. Dahası merkezi yönetimde sürekli yenilgiler alan muhalefetin, kendisini gerçek anlamda bir iktidar alternatifi haline getirmesi, sanıldığından çok daha zorlu bir süreç.