Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Güntay Şimşek İhracatı korumak için kömürü terk edebilir miyiz?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin ihracatını önemli ölçüde etkileyecek Avrupa Birliği (AB) Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (Carbon Border Adjustment Mechanism– SKDM), 2 yıl sonra devreye girecek. Şayet ilgili sektörler ve kamu otoriteleri bugünden gerekli hazırlıkları yapmazlarsa ciddi bir sıkıntıyla Türkiye ihracatının yaklaşık yarısının yapıldığı AB ile ticari ilişkilerde sorunlar ortaya çıkabilir.

        SKDM düzenlemesi düşük maliyetlerle üretilen, ama yüksek emisyona sebep olan ürünleri kapsıyor. Bu sebeple daha sürdürülebilir ve yaşanabilir bir dünya için iklim değişikliklerini önüne geçmek, dünyanın ısınmasını önlemek için atılmış bir adıma Türkiye’nin de zamanında hazır olması gerekiyor. Böylece daha düşük emisyon ile üretilen, ancak yüksek maliyetleri sebebiyle kaçınılan ürünlere mecburen yönelmemiz şart. Aksi halde yüksek emisyonlu ürünler sınırları geçemeyeceği için ihraç edilemeyecek. Dolayısıyla daha düşük emisyonlu üretilebilen alternatif ürünlere yönelip rekabet gücümüzü korumamız için geç kalmamız lazım. Aksi halde uygulanacak karbon vergisi düzenlemelerinin dış ticaret dengesinde her şeyi alt üst edecektir.

        Çünkü SKDM ile AB üye olmayan devletlere daha sıkı iklim politikaları uygulayacak. Bu kapsamda Türkiye’de kömürle çalışan termik santraller ve bunların sebep olduğu karbon emisyonu için bir şeyler yapılması, politika geliştirilmesi öne çıkıyor. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) ve düşünce kuruluşu E3G’nin birlikte hazırladığı “Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği” raporunda Türkiye’nin kömürden çıkış maliyetini detaylandırmış.

        Hazırlanan rapora göre; 2026 yılında Türkiye’de karbon fiyatı uygulamasının başlamasıyla beraber, kömürlü termik santraller lisans sürelerinin sonuna kadar toplamda 45 milyar dolarlık zararı söz konusu. Karbon fiyatının uygulanmaya başlamasıyla beraber, 2026 yılından itibaren Türkiye’deki iki kömürle çalışan termik santral dışında tüm santrallerin zarar etmeye başlayacağına dikkat çekiliyor. Bu sebeple kömürden çıkış senaryosunda, 2021-2035 yılları arasındaki dönemde, elektrik üretiminde yerli kaynakların payı yüzde 51,3'ten yüzde 73,6'ya yükseliyor.

        SEFiA ve E3G’nin hazırladığı; “Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği” raporu ile Türkiye’nin kömürden çıkışının maliyetleri santraller özelinde incelenmiş. Özellikle elektrik sektöründe kömürden vazgeçilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görülen finansman konusunu derinlemesine incelenmiş. Alternatif olarak yenilenebilir enerjiye geçişin potansiyel finansman mekanizmalarını detaylandırılmış.

        Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine erişebilmesi için hizmet dışına çıkarması gereken kömürle çalışan termik santrallerin muhtemel finansman ihtiyaçlarını belirlemeye odaklanılmış. Raporda, 2035 yılında kadar elektrik üretiminde AB ETS’nin mevcut karbon fiyatının üçte biri baz alınmış. 2035 sonrasında ise AB ETS karbon fiyatının yarısına kadar yükselen aşamalı bir karbon fiyatı uygulanması öngörülmüş. Bu öngörüyle 30 santralden ikisi dışında hiçbir kömürlü termik santralin kârlılığını sürdüremeyeceği sonucuna ulaşılmış.

        Santrallerin bu şartlarla çalışması halinde, zararın boyutunun 40 yıllık senaryoda 13,5 milyar dolar olacağı, lisans sonuna kadar çalışmaları durumunda ise 44,5 milyar dolara ulaşacağı bulgusuna ulaşılmış.

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bu tarz çalışmalara, raporlara ve ilgili diğer senaryolara karşı mutlaka politikaları vardır. Ancak bu konuyu gündemine alan sivil toplum kuruluşları kömür santrallerinin zarar edeceği için yakın gelecekte atıl varlıklar haline geleceğini tahmin ediliyorlar. Kısacası bu konuda regülasyon yapan kamu kurumlarının şimdiden tedbir almaları gerektiğine işaret ediyorlar.

        İthal kömür santrallerinin geleceği yok

        Dikkatimi çeken en ilginç konu ise son yıllarda ülkemizde ilgi gören, yatırım yapan ithal kömürle çalışan termik santrallerinin ilk devreden çıkacak durumda olması. Rapor da yüksek marjinal maliyetleri nedeniyle, bir karbon fiyatlandırma mekanizması uygulanması durumunda ithal kömürle çalışan termik santrallerin ilk devreden çıkacağına işaret ediyor. 2021-2035 yılları arasında, elektrik üretiminde yerli kaynakların payının yüzde 51,3’ten yüzde 73,6’ya yükselmesi ve tamamı yerli ve yenilenebilir kaynaklardan oluşması beklendiği için bu bulguya ulaşılmış.

        Bir buluşmamızda kendisinden bu konu hakkında detaylı bilgiler aldığım SEFiA Direktörü Bengisu Özenç de Türkiye için teknik olarak mümkün ve küresel gelişmeler doğrultusunda kaçınılmaz olan kömürden aşamalı çıkış planlarını geciktirmenin olası olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçlarına sürekli olarak vurgu yapıyor. Anlattıkları ilk etapta kulağımıza hoş gelmese de bu konudaki küresel gelişmeler mutlaka hazırlık yapmamız gerektiğini gösteriyor. Özenç’in değerlendirmesi şöyle;

        “Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi iklim hedefleri için olduğu kadar, değişen küresel ticaret düzeni içerisinde rekabetçiliğini sürdürülebilmesi açısından da önemli bir hedeftir. Bu hedefin yakalanabilmesi için atılacak ilk adım elektrik arzında kömürden çıkışa yönelik resmi bir pozisyonun açıkça belirlenmesi ve bu hedefe yönelik planlamanın yapılmasıdır. Bildiğiniz gibi Türkiye yakın zamanda bir ulusal emisyon ticaret sistemini uygulamaya almayı planlıyor. Karbon emisyonlarının fiyatlanmasını öngören bu sistemin devreye girmesi ile kömürlü santrallerin finansal dengelerinin olumsuz etkileyeceği aşikârdır.”

        Hazırlanan rapor ve Özenç’in değerlendirmelerinin özeti şu; Kömürden çıkış için kayıplar oluşmaya başlamadan, erken aşamada hareket edilmeli, politikalar geliştirilmelidir. Londra merkezli düşünce kuruluşu E3G Kıdemli Araştırmacısı Öykü Şenlen de kömürden temiz enerjiye geçişte küresel eğilimlerden ayrıştığımıza işaret ederek, Türkiye’nin uluslararası girişimlere veya diplomatik işbirliklerine katılması gerektiğine vurgu yapıyor.

        Bakalım 2050 net-sıfır hedefinde kamu otoritelerinden nasıl bir yaklaşım, hedefler açıklanacak? Zira AB’nin 2026 yılında 6 sektörde uygulamaya başlayacağı sınırda karbon vergisi, Türkiye’de düzenlemeye tabi olan sektörlerin ihracatının yüzde 42’sini etkileyecek. Ülkemiz ekonomisini etkileyecek büyük bir oran. Hedef 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmak, nihai hedef ise 2050’ye kadar karbon nötr olmak.

        AB ithal edeceği ürünlere Sınırda Karbon Vergisi Mekanizması ile ilk önce belirlenen 6 sektöre (çimento, gübre, demir-çelik, alüminyum, elektrik ve hidrojen) yaptırım uygulayacak. Karbonla ilgili kriterlere uymayanlara sınırda ilave bir mali yük getirecek. Böylece o ürünler pahalı hale geleceği için rekabetçi olamayacak, kabul görmeyecek…